HaKaN
  Başbuğ'un Anısına
 

 

Tuğ Kaldıran Bir Milletin Son Başbuğuna İthafen
 


DOKUZLARIN YASINDAYIM
 
Gök çöktü üzerime, gözlerimde pus tuttum
Tam dokuz yıl oldu, dokuzlara yas tuttum
Zaman mı durdu Tanrım, ruhumda pas tuttum
Gece ansızın göçen, dünyadan bir yiğit var
Yiğidi karşılayan, gökte beş bin şehit var
 
Yaslı Tuna’ya karşı, Hazar dursun ağlasın
Boş otağa dokuz dizi, kurtlar vursun ağlasın
Erciyes Tiyanşan’a , koşup sarsın ağlasın
Ağlasın ta ki dört yön, yedi iklim usulca
Ağlasın bütün yer gök, büklüm büklüm usulca
 
Çöktü bugün derince, bir matem yurdumuza
Acep dünyalar merhem, olur mu derdimize
Yas için dağlar taslar, takılsın ardımıza
Yasinler indirilsin, tekbir boğsun gökleri
Bu kurtların feryadı, dağlasın yürekleri
 
Dile gel de Ey! Dünya, sen anlat bu acıyı
Nasıl kaldırsın bu ruh, birden çöken sancıyı
Unutmak mümkün mü ki, böyle yiğit öncüyü
Yaz tarih… Yaz artik! Dokuzların adı için
Alplerin cesareti, Erenler odu için…
 
Böyle bir lider daha, gelir mi yeryüzüne
Titreyip de Bozkurtlar döner mi ki özüne
Eğer kılıncı çekip, uymaz ise sözüne
Ki Gök parlağı rengi, kızıl kana bulansın
Ayağında pranga, ömür boyu dolansın
 
Ona olan sözümüz, sanmayın yalan beyler!
Geçip gitse aradan, günler seneler aylar
Bu sevdalı yürekler, hep aynı marşı söyler
‘’Sende bütün umutlar göğe yükselsin tuğum
Haykırıyor Bozkurtlar selam sana Başbuğum’’





Başbuğun askeriyiz, o yüzden temiz sütüm
Yetim kaldı Türkistan, kaldı Türkistan yetim
Onun gibi Türklüğü, sarmak idi niyetim
Bu hayatın destanî, çağlar ardına taşsın
Gelecek olan neslin, ruhlarını kuşatsın
 
O gün göğe doğru, salınan atlılar gördüm
Atadan kalma yayı, parlayan aya gerdim
Başbuğun arkasından, bir kutlu yemin verdim
Yolun yolumdur artik, ben bu yoldan dönersem
Çakan kıvılcım gibi, parlayıp da sönersem
Boynum kildan incedir haktan gelen farz ile
Bedenim parçalansın dokuz batman gürz ile
 
 
O, Türklüğün başkaldırış destanının bir yeminli fişeği,
O, kutlu bir irkin hürriyete aşık bir keskin bıçağı,
O, tarihin kalbine adini kazıdığı, unutulmaz bir gerçeğiydi,
O, çılgın baskınlarda Kürşad, tuğ kaldıranda Mete Han, sevgide Yunus, öfkede Yavuz, sabırda Yesevi, cenk meydanlarında Alparslan gibiydi,
O, hürriyeti yeniden dirilten Bilge Kağan, elinin ulaştığı yere başkalarının hayallerinin bile ulaşamadığı Fatih Sultan Mehmet Han, Avrupa’yı titreten Attila, Ergenekon’da Börteçine, Peygamberce müjdelenen Satuk Buğra Han’dı,
O, asırlar boyu dilden dile dolaşacak olan bir efsaneydi,
O, en müthiş silahlarla bile yıkılmayacak olan bir devdi,
O, söndürülmesi imkansız olan bir alevdi,
 
Bir gece ansızın bu dünyayı bırakıp gidisi alev yangını öfkemi fotoğraflayan andı. Belki bir yüreğin amansız lavlar püskürmesi, belki saldırıya beş kala bir kurdun gözyaşlarıydı bu…
 
Gidişin dağların başımıza devrilmesi,
Umuda çelikten ağlar örülmesi,
Üstümüze hain oklar gerilmesiydi,
 
Sen gittin ya Başbuğum… İşte o gün ruhuma agulu hançerler sapladılar acımasızca. Öksüz buldular, yetim gördüler. Vurdular hesapsızca…
 
Sen gittin ya yalnız bu şehir değil, yalnız Bozkurtların değil, yalnız Türkiye değil, tüm Türklük, tüm cihan, bütün Turan ağlayacak.
 
Gidisinin ardından bos bir otağ, boş bir taht, acı bir sessizlik kaldı. Otağ etrafında at koşturan dokuz yağız yiğit ve dokuz yağız yiğidin etrafını saran, ağlarcasına uluyan milyonlarca bozkurt kuşattı her gece düşlerimi.
 
Gidisinin ardından, gökte ay üçe bölündü sorgusuz sualsiz ve korkusuz. Biri Bozkurtlarına, biri çileye nikâh kıymış bütün Türklere, diğeri de geleceğin umutlarını taşıyacak daha doğmamış bayraktarlara.
 
Gidisin ölüşümüz müydü, yoksa öksüz kalışımız mı?
Bu çaresizlik umutların tükenişi, yolların tıkanışı, yaralı yüreklerin yalvarışımıydı?
Bu binlerce Bozkurdun ölüşü, dünyanın ters dönüşü, yıldızların sönüşümüydü?
Bu Türklüğün başsız kalışı, Turanın hayal olusu, zamanın uykuya dalışımıydı?
Bu kinin zulme bilenişi, garip gönlün dilenişi, hıçkırıkların salınışımıydı?
Bu kutlu bir hayatin kısa metrajlı bir sunumu, yalan ve gerçeğin konumu, yoksa yolların sonumuydu?
 
Bu yaslı Türklerin aya seslenişi. Yusuf’ların zindana yaşlanışı. Deliler ordusunun uslanışımıydı?
Bu sevda var ya Başbuğum iste bu sevda… Yug töreninde sana yakılan sagularla, sana yapılan dualarla, gökleri inleten tekbirlerle, sana delice olan bağlılığımızın, saygımızın, sevgimizin bir göstergesidir.
 
Bu, araladığın kapılardan sular seller gibi, Türkçü diller gibi, bayraktaki allar gibi sana olan sadakatin minnettarlığıdır.
 
Bu, gidisine göklerin bile ağladığı o günde, içimizdeki yangını yağan karın bile söndüremediği o günde, buza, soğuğa, ayaza karşı koca bir sevdanın, koskoca bir aşkın naralandığının belirtisidir.
Bu Altay’dan kopan bir çığın yüreklerine tuz bastıktan sonra acılarını Tuna’ya gömdüğü, yüzünü Tanrı Dağı’na döndüğü, her dakika ismini andığı, ruhunun Türk-İslam’la yandığı, Allah, Kur-an, bayrak ve silah üstüne yemin verdiğinin bir alametidir.
 
Sanma ki gittiğinde bayrak yere düşecek, Türklük esir kalacak, Türk milleti mahvolacak
Sanma ki bir Şehidin kani yerde kalacak.
Sanma ki indirilen bayrağın hesabi sorulmayacak.
Sanma ki bu düzen bizi hep avucunda tutacak.
Sanma ki Ergenekon’dan çıkılmayacak.
 
Asra yemin olsun ki Başbuğum... Yolun yolumuz, andın andımız, şerefin şerefimizdir… Ruhun Şad, mekânın cennet ola.
 
Bir Bozkurt yola bas koyarsa, ya yolu tamamlar yada o yolda şerefiyle can verir.
Bu bir kurt kanunudur.



(Şiir Bağbuğun Dokuzuncu Ölüm Yıl Dönümü Adına Yazılmıştır)

   ÜLKÜMÜZ GÖKLERDE DALGALANAN AL SANCAK,ALLAH'IN ÖNÜNDE EĞİLİRİZ ANCAK...
 
 
 
  Bugün 29 ziyaretçi (62 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol